8 Ocak 2016 Cuma

2016 Olmuş Buzz Lightyear!

Kara kış bu sefer bize uğramadı, tüm zamanların en ılıman Aralık ayını geçirmişiz. Kışın havaların iyi gitmesi çok stresli bır durum, sürekli ne zaman bozacak, en kötü kısmı daha gelmedi, Şubat Mart feci mi geçecek gibi kaygılarla doluyum. Sanki kıyamet kopacak eli kulağında bekliyorum. Beklerken yine de geçen seneyi düşünüyorum, Fransız Rivierasını, Paris'i, Marakeş'i, Bavyera'yı, Avusturya'yı, Floransa'yı ve tabi ki Bodrum'u... En sevdiğim tatil modeli, macera dolu, değişik yerler, farklı şehirlerle dolu olanlar. Bu duruma tek istisna Bodrum, orası benim için zamanın yavaşladığı sadece deniz, güneş ve ailenin yettiği yer. Macera derken yanlış anlaşılmasın, adrenalin tutkunu, sırt çantasıyla gezen modelden değilim. Rahatıma düşkünüm, güvende olmam gerek, hijyen önemli vs vs. Benim dediğim macera yeni yerleri keşfetmek, şehirlerin sokaklarında kaybolmak, hafif çaplı dağları taşları aşmak ve bunları yaparken çocukları eğlendirmek. Benimkisi çakma adrenalin. Bir sürü, çocuğuyla, sırt çantalarıyla dağları tepeleri aşan Avrupalı aileleri hayranlıkla izliyorum, onlar için tatil dinlenmek, yan gelip yatmak, değil deneyim, keşif, öğrenmeden ibaret. Biz de aynı stratejiyi izliyoruz ama daha az sürünecek, daha çok rahat edecek şekilde organize oluyoruz. Şimdiye kadar hiç tatil köyünde, herşey dahil otellerde tatil yapmadık. Çocuklar doğduktan sonra da bu durum değişmedi. Denemek istiyoruz, ama işte elimiz varmıyor bir türlü. Elbet bir gün her canlı gibi biz de tatil köyünü tadacağız, kaçış yok. İşin kötüsü çocukları da alıştırdık sek sek sekerek gezilen tatillere, onlar da sürekli merak içinde. Antoine gittiğimiz heryerde bir şato, bir müze, bir akvaryum, bir hayvanat bahçesi, bir doğal harika görmek istiyor, bir hikaye istiyor, interaktif bir deneyim istiyor. 2 gün aynı plajda bırakırsan 3. gün söylenmeye başlıyor. Mesela Bodrum onun için hiç ideal bir yer değil, tek tesellisi beraber olduğu ailesi ve kuzeni. Hal böyle olunca benim de işime geliyor, seyahat rotası çiziyorum, yol üzerinde ne kadar görülmesi gereken yapılması gereken aktivite varsa buluyorum, sonra %60 çocuk odaklı, %40 yetişkin odaklı bir plan yapıyorum. Ne şiş yanıyor ne kebap. Bir de Avrupa'yı seviyorum, çünkü tarihi zengin, coğrafyası zengin, belki çocuklu seyahatler için çok kolay bir kıta değil ama çocuğunuz Antoine gibi tarihe, coğrafyaya, gezmeye meraklı ise Avrupa'da gittiğiniz hiçbiryerde kolay kolay pişman olmazsınız. Bir de tabi Avrupa 2 dünya savaşı geçirmiş olmasına rağmen, mimarisine, kültürüne, tarihine, doğasına sahip çıkmış bir kıta, ve çocuklarımın bunun anlam ve önemini anlayarak büyümeleri benim için önemli, bunu onlara canlı canlı göstermeyi kendime görev bildim. Boşuna dememişler ağaç yaşken eğilir. 


Bizim evdeki en yaş ağaç ise Alex. Kendisi sevimli hayalet Casper ve Chucky arasında gelip gidiyor. Acayip hınzır oldu, işi gücü şeytanlık, cinlik, hinlik. İleride üfürükçü mü olacak acaba diye korkmuyor değilim :) Kimseye huzur vermiyor, baktı ki kendi köşenizde sakin sakin işinizle uğraşıyorsunuz, hemen yanınızda bitiyor ve her ne yapıyorsanız, sizi yaptığınıza pişman ediyor. Kendisinde ise gram pişmanlık gözlenmiyor. Antoine yerde dinazorları ile oynarken, bir anda gidip Amerikan güreşçisi gibi üzerine çullanıyor. Bir de arkadan saldırıyor, tam hain! Hem de inatçı, keçi gibi. Kararından döndürene kadar, hendekten atlayan bütün develer size kıs kıs gülüyor! Ama işte 24 saat gülen bir canlı, o kadar sempatik o kadar oyuncu ki, yaptığı herşeye kısa vadede af çıkıyor. Bir de akıllı tabi her çocuk gibi, aftan faydalanacağını bildiği için ekstra rahat. Yeni mavrası ise pırt yapıp, kendi pırtına kahkahalarla gülmek. Kendi gazıyla gaza gelen ilk insan!!! Yarım yamalak konuşmaya da başladı, ama ağırlık İngilizce. Okul ve Antoine'nın yan etkileri bunlar. Yine de bana anne, babasına papa demeyi beceriyor. Şubatta 2.5 yaşında olacak, hala emzikle uyuyor, hala altında bez var. İkinci çocukta 'koy ver gitsin' anlayışının ağır bastığının en büyük kanıtı! 
Antoine 1.5 yaşında emzikle vedalaştı, sorunsuz bir şekilde. 2.5 yaşında bezden kurtuldu sorunsuz bir şekilde, hayatında yatağına çiş yapmadı, altına kaçırmadı! Şimdi Alex'le biz keçileri kaçırıyoruz. Olgun, akıllı Antoine'a alışık biz, Alex'in hercai moduyla ters köşeye yatırıldık! Sonunda Alex'i, Alex'e bıraktık, Mevla'm kayırır elbet;)


Antoine okullu oldu, sınıfları doldurdu. İlkokul hazırlık sınıfında. Ben olaya hala anaokulunun uzantısı şeklinde bakarken, bir de baktım bir ay geçmiş, çocuk okuma yazmayı sökmüş olmuş. Ne yaptınız da 4 yaşındaki velete okumayı bu kadar çabuk öğrettiniz Ali Gel, Topu tut fişleri olmadan??? Sular seller gibi okuyamıyor henüz ama okuyabildiği kitaplarda gayet başarılı. Bu sene bütün arkadaşlarına ve bize Noel kartları yazdı, kartları da kendi design etti. Evet ben pek ilgilenmiyorum okul ödevleriyle, o görev ablamız Aysel'de. Kendisinin öğretmenlik tecrübesi var, üniversite bitirmiş, Londra'da Master yapmış, ilerde Doçent olabilir. Kız benden daha çok okumuş yazmış, ben ne kasayım ki kendimi :)))) Babasıyla da bol bol kitap okuyorlar. Ben sadece arada araya girip neler neler beceriyor yavrum diye bakıyorum. 4 yaşında 3 dil konuşması bile bana 'mind blowing' geliyor, okuma yazma çantada keklik!



Alex de anaokulunda, Montessori'yi birbirine katmakla meşgul. Sabahları beraber güle oynaya gidiyoruz okula, sonra O okulda diğer çocukları itiyor. Ama öyle kötü kedi şerafettin şeklinde değil de oyuncu masum bir kedi gibi yapıyormuş. Tabi biraz düşündürücü ama itmek yerine ısırıyor da olabilirdi, biz yine halimize şükrediyoruz. Bizi az ısırmadı zamanında, kollar bacaklar, morluklar daha dün gibi! Yok ya dündü zaten!



Alex beni ısırsa da, şu sıralar favorisi benim. Edi ve büdü gibiyiz, benim minik iz düşümüm O. Evde sürekli peşimde, beraber yemek yapıyoruz, beraber ortalık toparlıyoruz (benim toparladıklarımı arkamdan dağıtıyor, ben tekrar topluyorum, bu işlem sonsuz kere tekrarlanıyor).  Toplaması imkansız bir şey var ki, o da küçük arabalar, matchbox'lar. Onlar heryerde ama heryerde... Nereye baksanız bir tanesi gözünüze kesin çarpıyor. Hani bazı evlerde karınca problemi vardır ya, bir türlü kurtulamazsın, tam bitti dersin, bir tanesini mutfak tezgahında görürsün. Bu arabalar da bizim evin karıncaları. Banyoya giriyorum karşımda, mutfağa gidiyorum ayağımın altında, yatakların kenarında hatta içlerinden çıkıyor. Bazen bu arabaların geceleri biz uyuyunca canlandığına inanıyorum. Toy Story aslında gerçek olabilir. Bu oyuncakların en abuk yerlere serpilmiş ve sürekli yer değiştiriyor olmalarını çok güzel açıklıyor. Ne yaparsak yapalım 50 kere toplayalım, yine en umulmadık yerlere dağılmış oluyorlar! Tez vakit bu oyuncaklara düzeni getirecek bir Andy veya Buzz lightyear bulmalıyız. 

Yıl oldu 2016.. Tek tesellim yanlışlıkla 2015 yazdığımda düzeltmesi çok kolay oluyor. 2016'nın getirdiği ilk kolaylık! Haricinde kolaylaşan pek birşey olmadı henüz. 2015 güzel anlarla dolu geçti, kötüleri olduysa da unuttum bile.. En önemlisi, 2015 Antoine ve Alex'in okula başladığı yıl oldu. İçimden bir ses 2016'nın da çok renkli geçeceğini söylüyor. Hadi inşallah bekliyoruz!!!






















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder